Ina May Gaskin İle Söyleşi

Mayıs 2009

Danimarka’da doğal doğum kongresine katılmaya gittiğimizde Ina May Gaskin de ders vermek üzere oradaydı. Kendisini kitaplarından tanıyorduk ve ona çok hayrandık. Doğuma bakışı ve kadın hakları için yaptıkları bizi çok etkilemişti. Tabii ki kendisiyle bir söyleşi yapma fırsatını kaçırmadık. Kongre süresince ona tahsis edilmiş olan evin mutfağında Ina May bir yandan bulaşık yıkadı bir yandan da bize heyecanla doğumu anlattı. Kendisini gençken görme şansımız olmadı ama hayatını kadın haklarına saygılı doğumlar için savaşmaya adamış bilge kadın Ina May’in gözlerinde bizim ogün gördüğümüz ateş eminiz 40 yıl öncesindeki kadar kuvvetliydi. 

Ina May Gaskin Amerikadaki doğal doğum akımının öncüsü, dünyaca ünlü ebe, aktivist ve yazar. Tennesse’de Çiftlik isimli doğal doğum merkezinin kurucusu ve en çok satanlar listesine giren Spirituel Ebelik ve Ina May’in Doğum Rehberi isimli kitapların yazarı. Kendisi aynı zamanda kendi adıyla tıp tarihine geçen Gaskin Manevrasını da icat etmiştir. Halen dünyayı dolaşıp doğal doğum hakkında eğitim ve seminerler vermeye devam ediyor. 

DOUM: Bizim ülkemizde sezaryen oranları %42lerde. Buna sezaryenin ulaşamadığı kırsal kesim de dahil. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? 

Ina May: Bu korkutucu bir rakkam. Çok yüksek. Dünya Sağlık Örgütü dünyanın birçok ülkesinin katılımı ile çok sağlam verilere dayanarak bir açıklama yaptı. O zirvede çok güçlü bir katılım vardı. Ve şuna karar verildi: Sezaryen oranları yüzde 10-15in üzerine çıkarsa kadınlar gereksiz sezaryen operasyonları yüzünden ölürler. Tabii ki her zaman sezaryen opersayonlarına ihtiyacımız olacak. Ama bu yüzde 10-15i geçtiği zaman çok yüksek rakamlardan bahsediyor. Öyle görülüyor ki Türkiye’deki oranlar Dünya Sağlık Örgütü tarafından önerilen oranların 3-4 katı. Bu da demek oluyor ki bu bebeklerin güvenliğini artırmadığı gibi gereksiz yere bazı kadınların ölümüne sebep oluyor. Bu çok büyük bir sorun. 

DOUM: Büyük şehirlerde ve özel hastanelerde bu rakkam %80-90ları buluyor. 

Ina May: Çok kötü. Türkiye’de sağlık sisteminin nasıl yapılandığını pek bilmiyorum ama birileri bu yüksek sezaryen oranlarından kar ediyor olmalı. Birşeyden çok paralar kazanan birinin karşısına çıkmak için cesur bir politikacı gerekiyor, değil mi? Sorunun farkedilmesi için zengin birinin ölmesi mi gerekiyor? Bir oyuncunun veya meclisten birinin eşinin mi ölmesi gerekiyor? Peki ya bu yüksek pozisyonlara sahip olmayan kadınlar? Onlar kimsenin umurunda değil mi? 

DOUM: Bu gereksiz sezaryenlerin kadınlar üzerindeki etkisi nedir? 

Ina May: Bunun gereksiz ölümlerin dışında da birçok etkisi var. Bir kere, çoğu zaman kadın bedeninin ona ihanet ettiğini, başarısız olduğunu hissediyor. Sezaryenle doğumdan sonra aslında ne kadar çok ağrısı olacağını önceden bilmediği için şaşırıypr. Sezaryeni bebek sahibi olmanın kolay yolu olarak görüyor. Çünkü televizyonda gördükleri yüzünden daha önce hiç olmadığı gibi bedeninden korkar hale gelmiş. 

DOUM: Size göre bir kadın için doğumun anlamı ne? 

Ina May: Doğum yapmış olmayan birinin bunu anlayabilmesi çok zor. Doğum yapmanın hayatınızı ne kadar değiştireceğini bilmezsiniz. Bu değişimi anlatmakta kelimeler yetersiz kalıyor. Daha önce söylendiği gibi çocuk sahibi olmak kalbinizin bir parçasının bedeninizin dışında dolaşmasına benziyor. İçinizden bir çocuk çıkartmak bedeniniz hakkındaki düşünce ve hislerinizi tamamen dönüştürüyor. Bence televizyon ve filmler yüzünden kadınlar bu konuların konuşulmadığı, okuyacak birşey olmadığı zamanlarda olmayan bir korkuya sahipler. İnsanlar köylerde yaşarken, doğaya daha yakın bir hayatları varken, bir çok insanın kendi yiyeceklerini ve hayvanlarını yetiştirdikleri dönemlerde bazen kadınlar ölse de insanlar genelde kadınların yaşayacağını biliyorlardı. Ve bir kadına ‘Şimdi karnını açıp bebeğini çıkartacağız’ diye asla ikna edemezdiniz. Bunu yapmaya korkardınız. Şimdi antibiyotiklerimizin, 20-40 sene öncesine göre daha güvenli anestezi imkanlarımızın olması, kan nakli yapabilmemiz bir güvenlik ilüzyonu yaratıyor. Tabii ki sezaryenin eskiye göre daha güvenli olduğu yadsınamaz. Ve böylece sahte bir güvenlik hissine sahip oluyorsunuz ve “Tamam, hadi, olsun da bitsin diyorsunuz. Nasıl olsa sezaryen olmak zorunda kalacağım.” 

DOUM: Kitaplarınızda doğum yapan kadınların gerçek potansiyellerine ulaşmaları gerektiğinden bahsediyorsunuz. Bu tanrısal potansiyele nasıl ulaşılabilir? Bir kadına bu konuda destek olmak için ne yapılabilir? 

Ina May: Öncelikle kadının hormonların rolünü ve doğuma nasıl yardımcı olabileceklerini anlamaları gerekiyor. Budzim korku ile ilgili çok güzel birşey öğretiyor. Korkunun ilacı cesarettir. Eğer bedeninden korkarsan bir kadın olarak güçlü olamazsın. Kendin için iyi olmayan şeyleri yapmak için maniple edilebilirsin. Kendimden örnek verebilirim. İlk bebeğimim doğumundan bedenimden korkmuyordum ama bedenimi yapması gerekenleri yapsın diye bırakmama izin verilmedi. Bu da beni daha zayıf ve ürkek bir kadın yaptı. Pek iyi bir anne olamadım. Annelerimizin bebek sahibi olduktan sonra güçlü ve acımasız olmasını isteriz. Annelerin böyle olmaları gerekiyor. Bir anne aslana sataşmak istemezsiniz. Veya bir kısrağa. Sizi tekmeler. Yavrularına yaklaşırsanız ve tehlikeli olduğunuzu düşünürse sizi tekmeler. Aynı şey bütün anneler için geçerli. Anne yavruları için savaşır. Bence doğum sırasına suistimale uğramış kadınlar veya bedenlerinden korkan kadınlar yavruları için savaşamıyorlar. Çünkü tehlikelerin ne olduğunu bile bilemiyorlar. Benim durumumda tam da böyle olmuştu. Olmak isteyeceğim gibi bir anne olamadım. İçimde o anneyi bulamadım. Kızımı bana getirdiklerinde benim olduğunu bile anlayamadım. Bütün bir gün onu benden ayrı tutmuşlardı ve bana verdikleri anestezi yüzünden omurilik kaynaklı başağrısı olabilir diye başımı bir santimetre bile kaldırmamamı söylemişlerdi. Ben anestezi istememiştim ki… Dişimi çekecekseniz tamam bana anestezi verin ama doğum yapıyorsam bırakın derin nefes alayım, bu süreci kabul edeyim ve bir hayvanın yapacağı gibi karşılayayım. Şikayet edecek değilim. Gevşeyip ihtiyacım olduğu gibi hareket edeceğim. Ve bu muhteşem serüvene merakla yaklaşacağım. Ben doğumuma bu şekilde yaklaştım ve uzun bir süre çok iyi gidiyordum. Sonra maskeli insanlar geldi. Sayıları benden çoktu ve istediklerini yapacakları çok açıktı. Ne yapabilirdim? Nereye gidebilirdim? 

DOUM: Bir ebeye? 

Ina May: Amerikada tek bir ebe olduğundan bile haberim yoktu. Ebe yoktu ki. Yokedilmişlerdi. Ebelik ya yokedilmiş ya da öyle görünmez hale getirilmişti ki doğumunuzda tabii ki bir doktorun olacağını düşünerek büyüyordunuz. Ve tabii ki o doktor bir erkek olacaktı. Ama ben ne yaptığını bilen iyi bir erkek olacağını zannediyordum. Sonra bana sadece ilk bebeğim oldupu için forsepsle dopum yapmam gerektiğini söyleyince bunda bir yanlışlık olduğunu düşündüm. Nasıl olur da bir doktor bana yanlış birşeyler söylerdi? Ne yapmalıydım? Doğuma birkaç gün kalmıştı. Artık bunu yapmıyolar. Forceps kullanmak yerine sezaryen yapıyorlar. Ama benim ilk doğumumu yaptığım 60larda Amerikan kadınlarının neredeyse yarısı forsepsle doğum yapıyordu. Şu anda bu kulağa çılgınlık gibi geliyor ama bütün bunlar yalnızca bedenin nasıl işlediğini bilmeyen, hiç evlenmemiş ve hiç çocuk sahibi olmamış bir adam yüzünden olmuştu. O zamanki tıbbi ders kitaplarını o yazmıştı ve doğumu çok korkunç göstermişti. Yırtılma ihtimaline karşı her kadının perine bölgesinin bıçaklarla kesilmesi gerekiyordu. 

DOUM: Bu bizim Türkiye’deki en büyük sorunlarımızdan biri. Epizyo oranlarımız % 90’ın üzerinde. 

Ina May: İnanılmaz. Bahse girerim Türk doktorları bizim Çiftlikte çektiğimiz doğum videoları görmemişlerdir. Bu videolarda ilk hamilelikleri olan kadınlar, bazıları makat geliş bir tanesi de 5 kiloluk bebek doğuran kadınlar, hiç bir tahribat, kan veya kesik olmadan doğum yapıyorlar. Bir kadının keni bedeninin gücü ile bu kadar açılması doğumdan sonra da aynen kapanması mümkündür. Ama elbete tıp eğitiminizde bunu görmezseniz ilk defa bu manzarayla karşılaştığınızda çok korkarsınız. Özellikle de bir tayın, bir buzağının veya benzer bir hayvan yavrusunun doğumuna şahit olmadıysanız. Eğer doğumun neye benzediğini bilmiyorsanız ve bu size gösterilmezse, o zaman cahil kalırsınız. Ve tek gördüğünüz bu kesikler ise kalbinizi sertleştirmek zorunda kalırsınız. Size birşeyler yapar bun görmek. Herhalde ‘Kadın olup da bunları çekmediğim için çok şaslıyım diye düşünürsünüz.’ 

Ama kadınlar bunu yaşıyorlar. Acıdığı zaman aslında bile her zaman acımıyor. Doğum sırasında acıyı nasıl azaltacağınızı öğreniyorsunuz. Mesela birisi belinize sıcak bir el ile dokunduğunda ağrınızın azaldığını görüyorsunuz ve bunu istiyorsunuz. Veya sırt üstü yattığınızda ağrınızın çok arttığını görüyorsunuz. Oysa otursanız veya ayağa kalkıp hareket etseniz çok daha iyi olacak. Ve böylece bir hayvan gibi davranmaya başlıyorsunuz. Sonra birden birisi gelip de ‘Saat 8e kadar doğum yapman gerekiyor’ derse ve saat 6 ise bu tabii ki seni endişelendirecek.memek imkaŞimdi saat So now you’re behaving like an animal. Nasıl yapabilirim? Bu birisine gidip de ‘Şimdi hemen ben bakarken tuvaletini yap’ demeye benziyor. Bunu kim yapabılır ki? Doğum yapan kadının durumu aynen budur. Doğum süreci kontrol edilemez. Ama bedenin kendi işlevini yerine getireceği güzel bir ortam hazırlamak mümkün. En iyisi bedenin yalnız bırakılmasıdır. Ve eğer korkarsan bunun normal olduğunu söyleyecek birisi. Ve tabii eğer gülersen herşey daha da kolay olacak. Çünkü gülerken bedenimiz uyuşturucu yerine geçen bir hormon salgılıyor. Spor doktorları bunu iyi bilirler. Sakatlanan bir oyuncu oyuna girecek kadar iyileştiğinde tekrar sakatlanması kolaydır. Eğer iyi oynuyorsa ve seyirciler onun için tezahurat ediyorsa doktor dikkatle izlemeye başlar. Çünkü bu oyuncunun kendini incitmesi ama acı hissetmemesi çok mümkündür. Kazanmanın heyecanı ve fiziksel çabanın yoğunluğu nedeniyle salgılanan endorfin sayesinde havalarda uçuyordur. İşte doğumda da bu olur. 

Kadınlar bazen doğum sırasında çok güzel şeyler görürler. İnsanlar size iyi davrandıkların melek gibi görünürler. Ama acele etmenizi söylüyorlarsa da çok korkunç olurlar ve şeytan gibi görünürler. Eğer doğum sırasında ilaçların etkisi altında değilseniz insanların ruhunu görebilirsiniz. İşin güzel tarafı şu: Eğer insanlar size iyi davranıyorsa onların ruhunu görmek çok güzeldir. Ama eğer kendilerini korumak için uğraşıyorlarsa, sizden korkuyorlarsa ya da cinsel ilişkide bulunduğunuz için sizi yargılıyorlarsa o zaman o insanlarla birlikte olmak çok zor olur. Hamile kadınların şunu bilmesi gerekiyor bence: eğer sizi umursamayan biri ile birlikteyseniz o insanın varlığı doğumunuzu durdurur. Doğumunuzu daha sancılı, daha zor yapar. Hayvanlarla vakit geçiren insanlar bunları bilirler. Ama biz insanlar doğum hariç her konuda hayvanlardan daha iyi olduğumuza inanmak isteriz. Madem hayvanlar doğum yapmakta bizden daha iyiler o zaman neden derslerimizi onlardan almıyoruz da hiç doğum yapmayan insanlardan yani erkeklerden alıyoruz? Bu doğru öyle değil mi? Hiç doğum yapan bir erkek görmedim. 

Bazı erkekler aslında doğum hakkında iyi şeyler biliyor. Bence bu erkekler – yani benim doğumlarda faydalı olduklarına şahit olduklarım- aslında kadınlara saygı duyan erkekler. Biz kadınlar her zaman kadınlara saygılı erkekeleri ayırt edebiliriz. Annesine saygı duyan bir erkek doğumda iyi bir yardımcı olabilir. Bu erkek eğer kadınının yakınında olursa – ama gereğinden fazla yakın değil- işte o zaman işlerin daha iyi gideceğini bilir. Belki yandaki odada olacaktır. Ve bir tehlike durumda gelip yardım eder ve yardımı çok takdir edilecektir. Ama herşey yolunda ise kadın onun kendisine bakıyor olmak yerine duvarın arkasında olduğunu bilerek daha rahat edecektir. 

DOUM: Bizim gibi şehirlerde yaşayan ve size bahsettiğimiz istatistiklerle doğum yapan kadınlar için doğuma hazırlık eğitimleri yararlı mı sizce? 

Ina May: Bence doğuma hazırlık eğitimleri doğum yapmayı bilen kadınları gösterdiği ve hamile kadınların içlerindeki maymunu çıkarmaya yardım ettikleri sürece çok faydalılar. Bırakın içinizdeki maymun rehberiniz olsun. Ben buna maymununu bulmak diyorum. Ve o maymun mutlaka içinizde bir yerde. Bizim yaradılışımızda hiçbir hata yok. En az bir goril, bir maymun veya herhangi başka bir hayvan kadar iyi yaratılmışız Hatta seçici yetiştirme ile fazla işlenmiş olan bazı canlılardan daha da iyiyiz. Mesela yetiştirilen bazı kopek cinslerinde kafa annenin pelvisinden geçemeyecek kadar büyük ve tabii ki çok zorlanıyorlar. Ama bu kopek doğada varolmazdı. İnsanların böyle bir sorunu yok. İnsanların üremesi bu şekilde kontrol edilmiyor. Hadi kocaman kafaları ve küçücük kalçaları olan insanlar yaratalım dememişiz. İnsanlarda böyle birşey yok. Ayrıca iki ayak üzerinde yürüyoruz diye bir sorun var da diyemeyiz çünkü istediğimizde kolayca dört ayak üzerine geçebiliyoruz. Öyle değil mi? 

Sorunlardan biri şu ki Türkiye de birçok başka ülke gibi Avrupa modasını takip ederek doğuran kadını sırt üstü yatırdı. Bu inannılmaz derecede saçma. Sırt üstü yatarak doğum ilk olarak zengin Fransız kadınlarına yaptırıldı. Sonra İngilizler ‘Bakın Fransızlar sırtüstü yatıyor. Biz de yapalım’ dediler. Sonra forseps icat edildi. E tabii evinde ayakta dolaşan kadına forseps takamazsınız. Bütün bunları yapabilmek için kadını sırtüstü yatırıp bağlamak gerekti. Adım adım kendimizi bir çıkmaza soktuk. 

Doğum bir kere hastaneye girdikten sonra protokollerin belirlenmesi gerekti. Bütün kadınların aynı olduğu varsayıldı. Ama bu doğru değil. Mesela bazı kadınlar doğum sırasında çok acı çekerler bazıları ise doğum yaptıklarını neredeyse farketmezler. Üniversitedeyken buna şahit olma şansın oldu. Komşum çok ufal tefek bir kadındı. Kocası ise iri yarı Danirmarkalı bir adamdı. Bu bebek bu kadından nasıl çıkacak diye düşündüğümü hatırlıyorum. O zaman neredeyse hiç sezaryen yapılmazdı Komşum doğum öncesi doktor ziyaretlerinden birine gitti ve kucağında bebekle geri döndü. ‘Ne oldu?’ diye sordum. O da dedi ki ‘Doktor muayene için elini soktu ve bu birden doğumu başlattı. O kadar hızlı oldu ki çoraplarımı bile çıkaramadım. Bebek 20 dakikada doğdu.’ ‘Tam bir hayvan gibisin. Bu iyi birşey olmalı’ dedim. 

Doğum gizemli birşey. Ama çok büyüleyici. Ağrı olsa bile kadınların bunun sürekli bir ağrı olmadığını bilmeleri önemli. Bir süre ağrı oluyor. Sonra duruyor. Ve kendini çok normal hissediyorsun. İşte bu normal dönem aslında bedeninin hiç zarar görmediğinin işareti. İçinde hiçbirşey yırtılmadı. Miden, kalbin dışarı çıkmayacak. Herşey güzel bir şekilde içeride kalacak. Ama biraz acıyabilir. Gülersen bunun çok faydası olur. Biz bir çift öpüştüğü zaman acının yok olduğuna şahit olduk. Eğer birbirinizi seviyorsanız bu çok zevkli olabilir. Tabii ebelerin orada olmasını umursamıyorsanız…. Eşlerinin yanında olmak isteyen erkeklerin de faydalı olabilecekleri yollar bulduk. Sırta masaj yapmak, yüreklendirici olup güzel şeyler söylemek. ‘Çok güzel görünüyorsun. Harika bir anne olacaksın’ gibi hayat boyu hatırlanacak olumlu şeyler söylemek ve iltifat etmek. Kadınlar 80lerine, 90larına geldiklerinde, hatta bazıları bunayıp artık çocuklarının isimlerini dahi hatırlayamadıklarında çok büyük ihtimalle doğumlarını hatırlarlar. Eğer güzel anıları varsa bunları anlatıp gülümserler. Doğum deneyimlerimiz içimize işliyor, onları çok derinlerde saklıyoruz.

What do DOUM families say?



Register


Register to receive news from us!

sent


This site is intended to inform visitors, it does not provide health care services. Information entered on this page should not be used for treatment without consulting a doctor.


Copyright © 2018 do-um.com | All Rights Reserved.
Artwork by Ekin Nayır
Longplay Dijital Ajans Hizmetleri Logo


doum